Bir bardak beyaz şarabın yalnızlığına yoldaş oldum bu gece. Gerçekte, yalnız olan o' muydu, ben'miydim bilinmez.
Bir bardak beyaz şarabın yalnızlığına yoldaş oldum bu gece. Gerçekte, yalnız olan o' muydu, ben'miydim bilinmez.
Binlerce sözcüğü kurgulayıp, oturup yazıya dökünce uçması dellendiriyor beni!
Pazar saat yirmiüçotuzdört; beyaz
şarap, antep fıstığı, kavun ve çalan yunan ezgisi.
Tabloyu eksik kılan gözlerin kimbilir hangi bakışta ?
Hangi nefesde,
hangi dokunuşda isen,
unutmam gereken bir ayrıntı bu saatte...
Oysa sözcüklerini dahi anlamadığım ancak insanda dans etme coşkusu veren şu akdeniz ezgisinde seni kıpkırmızı giysiler içinde sarmalayıp ritimsiz ve aykırı dans etmek vardı ayışığın da ihtimal sarhoş olduğu şu saatte...
Kumsalda olmalıydı bu dans dalgalarında eşlik ettiği,
ayaklarımız bir telaşla silerlerken döne döne...
O an gözlerim ruhunun en kuytularına inmeliydi gözlerinden,
baka baka o parıltıya ay ışığına nisbet ederek, nefesimi nefesine katarak.
O an savrulmalıydı kıpkırmızı eteklerin kumları uçuşturarak,elim belindeyken incecik.
" istemekten öte
sevmekten öte
sevişmekten öte istiyorum seni
yanımda ardımda avucumda bulmalıyım seni...
her an gözlerin açık olmalı açlığımı unutmalıyım
an ve an
demiş "çiçek boğatur"
Ya ben ?
Almış başımı gidiyorum şarkının artan ritmiyle
seninle, nereye?
İstemekten öteye belki,
sevmekten öteye. Seninle döne döne...
son dalgayı da bağlayıp kıyıya, şarkılar söyleye söyleye kıskanç ay ışığına karşı
parmaklarımıza giren kum tanelerine aldırmadan
soluğumuz kesilene dek koşmalıyız,
koşmalıyız,
koş ma lı yız.
yuvarlanıp düşerken sarmalanıp seninle yarı ıslak,
dağınık ve nefes nefese kahkahalar atmalıyız BİR AN susup,
göz göze geldiğimiz de serçe parmağımla
dudaklarının sınırını çizmeliyim, altını, üstünü..
tekrar tekrar yapmalıyım
bunu öpücüğe dönüşene kadar. Esen hafif rüzgar saçlarını yüzüme değdirirken
serçe parmağım ile dudakların bana ulaşmalı.
Sen ulaşmalısın benliğime
ruhunun bütün güzelliğiyle.
Yudum yudum su gibi akmalısın, şarabın tüm
hücrelerime işlemesi gibi,
beni sarhoş etmelisin.
Etmelisin ki ne yaptığımı
bilemezmiş gibi olup ama bilerek ve isteyerek ve duyarak cennetteki o yasak meyveyi kopartmalıyım(z). Hangi ağaç yasak
hangisi değil
bilmiyorduk,bildiğimiz,acıktığımız. bildiğimiz,
içimizdeki sancı.
Sonrasında o
mahcup, utangaç belki pişman genç adam sığınıp koynuma "delisin, hatta dahası deliliğin tarihini yeniden yazdın ama adımı kullanarak bu sefer, beni de deli
ettin kendine" dedi.
Oysa bütün suç beyaz şaraptaydı, o dalındaki güzelim
beyaz üzümdeydi belkide yasak meyve gerçekde "o "ydu.
Gece yeni güne döndü; bir dilim kavun verdim sana;
dudaklarına karşılık.
bir yudum şarap verdim sana; bakışlarına karşılık
yüreğimi verdim sana;
yüreğine karşılık.
Şarap bitmişti, müzikde.
Yalnızlık bana kalmıştı yine.
Oysa sabah çoğalacaktın
yine sesinle içimde, çoğalacaktın gülüşünle.
Aklımın her köşesine takıp seni
bıraktım kendimi düşlere ve yarına.
"yaşamın anlamını bulma arayışlarımızda eksik kalan yerlerini günahlarımızla
doldurmak suçmu dur yoksa gereklilik mi ? "
Özlemini duyumsuyorum,
bıraksalar geleceksin,
Ah bir bıraksalar,koşacaksın delicesine,
bıraksalar...
Kendini bana bırak , yaşanana...
|